Gündem Uyanış
1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ, ÇÖZÜM ZÜM YOK, YA ZAFER YA ÖLÜM.
05-09-2016 16:04 1203

1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ, ÇÖZÜM ZÜM YOK, YA ZAFER YA ÖLÜM.

 

 

1 Eylül 1939 yılında Nazi ordularının Polonya’yı işgal ederek 2. Dünya savaşın başlattığı gündür. Nazi Almanya sı’ nın teslim  olduğu  8 mayıs 1945 tarihine kadar  50 milyon dan fazla insan yaşamını kaybetti . Fiziki yıkım, şehirlerin kasabaların yerle bir edilmesi, Nükleer biyolojik ve kimyasal silahların kullanılması sonucunda oluşan kalıcı eki nedeniyle yaşanan çevre doğa katliamları savaş felaketinin diğer yıkıcı sonuçları olarak insanlık hafızasında yerini kurumaktadır.

Bunca yıkıcı sonuçlara rağmen devletlerin bundan her hangi bir ders almadığı gibi genel bir savaşın olmamasıyla birlikte yaşanan lokal ve bölgesel savaş ve çatışmalar nedeniyle insanlık kan kusmaya devam etmektedir. Tarih bize bu savaşların hiçbir zaman son bulmayacağını öğretmekle birlikte insanlık değerleriyle kendini özdeşleştiren kurumlar, kuruluşlar, İnsan hakları aktivistleri, mazlum halklar, ezilenler yani kısaca savaşların yıkıcı etkisinin birinci derecede muhatapları, mağdurları savaş karşıtı İnsani çağrı ve çığlıklarını devam ettirirken, savaşa karar veren devlet yönetimleri, ordular, paramiliter güçler, silah tekelleri savaştan yana tutumlarını sürdürmekte çıkardıkları savaşlardan keyif almaya devam etmektedir.

Savaşlar; savaşları çıkaran, savaşlara karar verenlerin canını yakmadığı sürece var olmaya, can almaya devam edecektir. Çünkü karar verdikleri ölüm panayırında korunaklı bulunan yakınları ve evlatlarının yerine değişik kutsal kavramlar üzerinden ölüme hazır hale getirerek mobilize ettikleri geniş yoksul kesim çocuklarının öleceğini iyi bildiklerinden tereddütsüz savaşa karar vermekte çekinmemektedirler.

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi geçtiğimiz hafta içerisinde son bir yıllık süre içerisinde sadece bölgede yaşanan savaş ve çatışmalarda yaşanan can kayıpları ve diğer insan hakları ihlalleri bilançosunu açıkladı. 24 Temmuz 2015-24 Temmuz 2016 tarihleri arasında 75’i çocuk en az 320 sivilin yaşamını yitirdiğini, Aynı süre içerisinde toplam 1552 kişinin öldürüldüğünü açıkladı. Oysa yaşanan toplam can kayıpları tarafların açıklamalarıyla belirtilen bu sayının çok üstünde olduğu bilinmektedir.

Temmuz 2015 tarihinde savaşa karar veren irade bu gün dahi tereddütsüz bu kararlılığını sürdürmektedir. Başbakan; başlattıkları savaş ile ilgili “ya zafer ya ölüm” nidasıyla haykırmaktadır. Çünkü bu savaşta yakınlarının canı yanmayacağını çok iyi bilmektedir.

İçeride yaşanan savaş çatışma konsepti yetmemiş gibi savaşı ve yıkımı daha da boyutlandıracak Suriye Ceraplus işgali sonu belirsiz savaş ve ölüm girdabına dönüşeceğini her kes tarafından bilinip haykırılmasına rağmen Kürt düşmanlığı üzerinden başlayan savaş her gün onlarca gencecik insanın toprağa düşmesine şimdi den yol açmış bulunmaktadır.

Türkiye; DAİŞ ‘e yönelik başlattığını söylediği oysa işgalin ilk gününden beri sadece DAİŞ’ i hedeflemediğini asıl hedefin PYD ve YPG yani Kürt ve Kürtlere ait kazanımlar olduğunu, Kürt’lere ait hiç bir oluşuma müsaade edilmeyeceğini bizzat savaşa karar verenler tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Dolayısıyla Türkiye doğrudan birincil hedef olarak yakın gelecekte DAİŞ ile uluslararası koalisyonun istediği dozda etkili bir çatışma durumu içerisine girmeyeceğini,Türkiye nin Ceraplus işgalini onaylayan  ABD,İRAN ve RUSYA’DA görecektir. Çünkü Türkiye Orta doğu ve Suriye müdahalesinin tüm koşullarıyla birlikte Kürt hareketi PYD, YPG ye karşı yürüttüğü vekalet savaşını Daiş partnerliği üzerinden geliştirerek yaşama geçirdiğiyle ilgili iddialar Ulusal ve ulusal arası tüm diplomatik ve haber kaynakları tarafından dilendirilmektedir. Dolayısıyla hiç kimse Türkiye’nin mevcut dengeler içerisinde aldatılmışlık psikolojisiyle kendisine terör yöntemiyle yönelme rizkini taşıyan DAİŞ ile bir çatışma içerisine girmesini beklememeli.

Türkiye Uluslar arası sessizliği de fırsat bilerek Kürt kazanımlarını bertaraf edinceye kadar Ceraplus müdahalesine devam ederek alan genişletme çabası içerisinde olacaktır. Bu yaklaşım Türkiye’deki çözüm sürecini de paralel bir biçimde sürükleyerek berhava edecek bir tutumdur. Ufukta “çözüm mözüm” görünmüyor. Daha çok kan daha çok gözyaşı akmaya devam edecek gibi görünüyor.

Top