Gündem Uyanış
KAYMAKAMLAR
10-09-2020 17:59 926

KAYMAKAMLAR

 

 

         Eskiden siyasal bilgiler fakültesini bitirenler arasında özenle seçilirlerdi! İstisnalar hariç, görevlerini yetişmiş bir insan mantığıyla yürütürlerdi!

         Sonra bu alan siyasilerin radarına girdi ve kimi siyasilerin kafası çalışmayan yandaşları, her hangi dört yıllık bir okulu bitirip geldiklerinde, Kaymakam ve Vali olarak atandılar!

        Özellikle Gülen cemaati buraları resmen işgal etti ve hükümetlere yaptığı dayatmayla polis okulu ve ilahiyat mezunlarının neredeyse tamamını buralara atadılar!

Çünkü buralar devleti ele geçirmenin ilk ayağıdır!

Şimdi buralara atanan Kaymakamlar, Fetöcü diye alınıyor!

Bunu anladıkta, yerine ne koyuyorsunuz?

Yerine koyduklarınızın başka cemaat referanslı olmadıklarını kim söyleyebilir!

Ülke maalesef bir tarikatlar, cemaatler tarlasına dönmüş!

Her yerde fışkırıyorlar ve her yerde karşınıza çıkıyorlar!

Bu ülkede yirmi beş milyon Alevi olduğu söylenir!

Allah aşkına bana bir tek Alevi Vali, Kaymakam gösterin!

         Bu yirmi beş milyonun içinde hiç mi Kaymakam ve Vali olacak zekâya sahip biri yok?

Hani demokrasi temsilde adaletti?

Hani herkes yasalar karşısında eşit ve bu cumhuriyetin olmazsa olmazıydı!

Yahu kardeşim, ben bunları söyleyince “ bu adam cumhuriyete karşı” diyorsunuz!

Anlamıyorum, olmayan cumhuriyete neden karşı olayım?

        Ruhuna Fatiha okutulmuş bir cumhuriyet var ve bu yıllar önceden başlayan bir projeydi!

Oldu, bitti, unutun artık!

Yenisine adapte olun!

Bakın idam istiyorlar! Sizce neden?

Çünkü yönetememe durumuna düşüp te, eğitemeyince cehalet iklimine düşersiniz!

E, cahile kalkıp atomu anlatamayacağına göre,diğerini asıp, berikine gözdağı vereceksin!

          Despotlar, diktatörler, tarih boyunca böyle yapmıştır ve biz şimdi yüzümüzü tarihin gerisine çevirdiğimizde göre ne bekliyordunuz?

Şimdi şu Müslüman âlemi ezan sesi duymayınca camiye toplu namaza gidemiyor!

Bunun virüsten kaynaklı olduğunu gel de hacı emmiye anlat!

Ne yapacaksın?

Müziğin sesini kısacaksın ki, hacı emmi memnun olsun!

Biz de demokrasi böyle!

Kısasa, kısa!!

*****************

BİZİM TUZUMUZ ÇOK AMA ÇOK KURU

 

        Demirtaş “ dışarıda olsaydım, Başak hanımı alır, bir sabah çat kapı Meral Akşenere kahvaltıya giderdim” diyor!

Bu, yorulmuş bir ülke insanının çekilen onca acıya nasıl çizgi çekilirin kaygısı ve iyi niyetidir!

Bu ülke son kırk yılda o kadar acı çekti ki, bunu en çok yüreğine ateş düşenler biliyor!

        Ama ne yazık ki onlar sadece yandıkları yürekleri ile kalıyorlar ve bu yangın yüreklere sürekli yenileri katılıyor ve ülke acıdan bir yüksek dağa dönmüş ama söz tuzu kurularda bitiyor!

O tuzu kuruların ekonomik durumları gayet iyi!

İyi bir maaşları var ve bir tek sözü onlarca kapıyı açıyor!

Kendilerini daha çok yaşatmaları için güçlü de argümanları var!

        Bu argümanların en revaçta ve en çok getirisi olanı din ve milliyetçiliktir! Buna bir de “ kan” eklediniz mi, sizi bu ülkede kimse durduramaz!

Size açılmayacak kapı, akmayacak para yoktur!

Evet!

Çok yoruldu bu ülke!

         Demirtaş’ın arzusu bir yorgunluk kahvaltısı eşliğinde bir birimizin gözünün içine bakıp gülümsemeyi becerebilmektir!

Ama yok!

Anlaşılan Meral Hanım korku ikliminden kendini arındıramamış!

“ Kahvaltı yapar ağırlarım ama gittikten sonra kan davamız devam eder” diyor!

Ülke adına bu bir talihsizliktir!

         Oysa Demirtaş’ta çok iyi biliyor ki, iç işleri bakanlığı yaptığın dönemde bu ülkede bir “ beyaz toros” karanlığı yaşandı ve insanlar güpe gündüz alındı ve bir daha evlerine dönmediler!

Hala on yedi bin faili meçhulün ülkesiyiz!

Bu ayıpla yaşıyoruz!

         Hala çocuklarının kemiklerini dahi bulurlarsa kurban adayan yüzlerce anne var ve Berfo ana gibi niceleri bu hasretle öldü!

        İşte tüm bunlara rağmen bir kıyısından tutup bu ülkede yeni bir sayfa açalım diyenlerden neden kaçarız?

Düşünün kırk yıl önce doğan biri, şimdi kırk yaşında!

Bu süreçte dört bin köy boşaltıldı ve onun sonuçları şimdi bize et ve saman ithali olarak döndü!

Bin dokuz yüz doksan beşte dönemin Tarım Bakanına “ bu gidişle çok geçmez, bu ülke et ve tarımsal ürün ithal eder” dediğimde gülmüş ve bizi kıt akıllılıkla suçlamıştı!

İşte bu çok akılı ve tuzu kurular ülkeyi bu hale getirdiler!

Çözemediğimiz çok kolay bir sorunun şu ana kadar maliyeti bir trilyon beşyüz milyar dolar!

Bu rakamın ne demek olduğunu hesap uzmanları size söylesin!

         Yokluk ve yoksulluğa sürüklenen bir halk ömür boyu gün yüzü göremeyecek ve onların postu üzerinde de tuzu kurular zar atacak!

Demirtaş bir iyi niyet arzusunu dile getirdi!

Ülkeye bakın, üç gündür bunlar konuşuluyor!

          Kimi aklını kiraya vermiş troller, ev sahipleri memnun olsun diye, ne Demirtaş’a, ne de Akşenere demediklerini bırakmıyor!

Çünkü korkuyorlar!

Eğer bir gün bu ülke sorunların çözer huzura kavuşursa onlar ekmeksiz ve aç kalacaklar!

Çünkü ezberledikleri kalıp sözcüklerden ötesini üretmek ve bilmek gibi şansları yok!

Topu sürekli kan, Allah ve din iman eşliğinde bayrak sallayarak yapıyorlar!

Olacak bir barış, bu argümanları ellerinden alırsa  geriye boş, çürümüş ve kokuşmuş bir anlamsızlık kalacak!

O nedenle işlerine gelmez!

Umarım ortaya aklıselim siyasetçiler çıkar da “ ne oluyoruz?” der ve kanayan yaraya parmak basar!

Yoksa Meral hanımın dediği gibi “ kan davası devam eder!!”

*************

GERİYE NE KALDI

 

        Bir ülke düşünün, Tanrı güzelliği ile bezenmiş ve dört iklime sarılmış bir hazla kucak açmış size her türlü nimetlerini sunuyor!

    Sonra o ülkeye egemen bir kafa düşünün ve her sabah uyandığında “ bugün kendime nasıl bir zarar veririm” diye olağanüstü bir çabaya girsin ve elindeki hançeri ha bire o güzelim toprağın bağrına soksun ve kanatsın!

Çünkü o toprağı güzelleştiren bir çeşitlilik vardı!

Rumlar, Ermeniler, Kürt’ler, Aleviler, Sünniler ve daha niceleri!

Bu çeşitlilik Anadolu demekti ve öyle bir zenginlikti ki bir arada tutmayı becerebilsek, şu an dünyanın en çağdaş, en demokratik ülkesi olurduk!

İşe önce Ermenilerden başladık ve o Ermeniler ki zanaatkar, toprağa bağlı ve bağ bahçe işlerinde bir sanatçı kadar becerikliydiler!

         Hala Anadolu’nun o yüksek dağ köylerine gidin ve gördüğünüz o devasa ceviz ağaçları onlardan kalmadır! Tabi son kalanlardır ve biz o ağaçları kese kese hala bitiremedik!

         Sonra içimizde yaşayan Rumlar vardı ve derin bir senaryo ile bir sabah kalktık yedekte tutuğumuz bir cahil sürüsüne mallarını yağmalatıp, canlarını aldık, taciz ve tecavüz gibi en iğrenç olanla yüz yüze bıraktık ve geride kalanlar bu toprakları bırakarak kaçtılar!

Yıllar sonra bu senaryonun içinde olanların devlet katında nasıl yükseldiklerini de gördük!

Malatya’da tezgâhlanan “ Hamido olayları” da aynı derin yapının bir projesiydi!

         Alevilere ait iş yerleri yağmalandı ve bu ilde Aleviler ya batı illerine göçtüler, ya da yurt dışına kaçtılar!

        Dönemin valisi Rafet Tiryaki bu durumu çekinmeden “ kırk bin Alevi’yi göçerttik” diyerek dünya aleme deklare etti!

O Aleviler ki sessiz, sedasız yaşayan ve hiç bir başkaldırısı olmayan bir topluluktu!

Düşünün onların sessizliği bile o kirli derin yapıları rahatsız etmiştir!

Maraş, Çorum ve Madımak vahşetleri de aynı derin yapının kana doymazlığıdır!

İşte bu ülkenin bağrında tüm bu güzellikler koparıldı ve geriye ne kaldığını hepiniz görüyorsunuz!

Devlet kademelerine kimlerin niçin yerleştirildiğini sadece görüyor ve çaresizce izliyoruz!

          Sonra dönüp akşama kadar “ yaşasın cumhuriyet” diyen zavallılara bakıyorum da ömürlerinde hiç görmedikleri ve sadece duydukları bir cumhuriyete tapıyorlar!

        Aklıselimler ise bu ülkede hiç bir zaman bir Cumhuriyetin olmadığını görseler de yapacakları hiç bir şey yok!

Sadece o şakşakçılara tebessümle ve acı bir yüz ifadesiyle bakıyorlar, hepsi o kadar!!

Top