Gündem Uyanış
AMERİKALI BİR KEÇİ VURMUŞ
29-02-2020 13:37 308

AMERİKALI BİR KEÇİ VURMUŞ

 

 

        Ne yani ilk kez mi vuruyorlar? Biz böyleyiz işte,onlarca kadın öldürülür, çocuk istismar edilir kimsenin ruhu duymaz, ya da “ bana ne” der geçerken, birden bir tanesini cımbızla alır, üzerinden fırtınalar koparırız!

Bak kardeşim!

Biz sana diyoruz ki kapitalizm ahlaksızlıktır!

Para için yapmayacağı yoktur!

       Yani o dağ keçisi dağlarda öyle özgürce salınacak, kim bilir kaç kez kurdu kuşu ekarte edip on bir yaşına gelecek, sonra bize boynuzlarıyla hava atacak!

Olmaz!

Derhal paraya çevrilmesi lazım ve üstelik koltuğundan vurularak!

       Her sene ülkenin birçok yerinde, Antalya da, Dersimde ve Adıyaman’da bu vahşete izin veriliyor, bu güne kadar duymadınız, görmediniz de yeni mi gördünüz?

Peki, doğalarından koparılıp kafeslere tıkılan kuş ve hayvanlara ne diyeceksiniz?

Üstelik şehirlerin göbeğinde ve açıkça satılıyorlar!

Buna hiç mi vicdan sızlamaz?

      Hele o kuşların kendilerini paralarcasına tel örgülü kafeslere çarpıp durmaları nasıl bir işkencedir biliyor musunuz?

       Şimdi tam mevsimi kafeslerde yıl boyunca tutulan kekliklerle dağa taşa gidip, keklik yakalayacaklar, hem de üreme mevsiminde!

       Yabani tüm hayvanların bu tür işkencelere maruz kalması derhal engellenmelidir diyeceğim ama yukarıdaki sözle çelişirim!

Yani kapitalizmin ahlaksızlığı ile!

Hepimiz bu doymayan canavarın dişlerine sıkışmış, kanadıkça kanıyoruz!

Savaşlar!

İnsani değerleri yok sayma!

Doğa düşmanlığı!

Daha saymakla buraya sığdırmayacağım nice meseleler!

Hepsinin sebebi bu ahlaksızdır!

Bu var oldukça, hiç bir keçinin, börtü böceğin yaşamı garanti değildir!

Amerikalı gelmiş burada bir keçi vurmuş!

Ya o Amerika’nın dara çektirdiği bu ülkenin gençleri?

Peki, ona hiç sesiniz çıktı mı?

İşte yazarken bazen böyle savruluyorum!

        Mesela “ Bay Kemal” sen, çıkıp “ Bu Amerika benim devrimci kardeşlerimi katlettirdi” diyebiliyor musun?!

       Hani iki gün önce hiç olmadığı kadar sesin konuştuğun salonun tavanını uçuracaktı neredeyse; “ Benim ülkücü kardeşimi vuranı” diyerek!

Sen böyle dedin diye Bahçeli’nin gönlünü alacağını mı sandın?

Ne dedi peki?

“Biz şehidimizi de biliriz, katilini de!”

Bilmem anladın mı “ Bay Kemal!”

Yani kısacası Kapitalizm böyledir! Önce iyileri çürütür!

Buna dağdaki keçi de, “ Bay Kemal’de “ dâhildir!

***************

TANRI GAZABA GELDİ

 

Tarihi çağları daha ilkokulun ilk sıralarında bize öğretmişlerdi.

Ezbere sayardık bu çağları!

En çok dikkatimi çeken “ İlkçağdı!”

Üzülürdüm neden gerçek Tanrı’dan değil de,

Yıldırım’dan ve diğer doğa olaylarından korktuklarına!

       Neyse ki ortaçağın başlangıcıyla insan, Tanrı’yla buluştu ve bu buluşmaya aracılık eden peygamberleri de tanıdı!

Çocuk aklı işte!

Hep boyumdan büyük işlere burun sokmak gibi bir arsızlığım vardı!

       Yusuf öğretmene soru sormak, Azrail’e iğne dürtmek gibi bir şeydi ve ben “ Allah neden bize görünmüyor da peygamberlerle emirlerini gönderiyor” diye!

       Yüzüme öyle bir tokat yedim ki sanki o tokat gökyüzünden Tanrı’dan geldi ve ben Yusuf öğretmenin iki metre ilerisine düşmüştüm ki bu mesafede ikinci tokada eli yetişmezdi!

Ona göre zaten Tanrı’da demek günahtı ve o Gâvur icadıydı, biz “ Allah” demeliydik!

       İşte Tanrı’nın yeryüzündeki eli köyümüze öğretmen olarak atanmıştı ve bize o yaşta falakayı, sopayla parmak uçlarımıza vurmayı, iki kulağımızdan tutup havada buldog köpeğinin ağzına düşmüş et parçası gibi sallanmayı ve daha nice işkence yöntemlerini uygulamalı olarak öğretti!

        Ben şimdi onun öğrencilerini nerde görsem tanırım. Hepsinin kulakları kafatasının hizasına kadar uzun ve sivridir!

Benim tek şansım derslerimde iyi olmamdı ve o nedenle dersten dolayı dayak yemezdim.

        Benimki genelde türkü söylemek, köy düğünlerinde halaya girmek, ya da düğüne seyirci olarak gitmek, bir de ara sıra ağzımdan kaçırdığım Kürtçe sözcükler...

            Sonra baktım ki olmayacak ve o zaman köylerde bir Tanrı’yla eş tutulan öğretmeni kime şikâyet etsen bir dayakta oradan yiyeceksin ve bu koca adamı dövecek gücüm de yok!

       Sonra anladım ki en büyük silah bakışlarınızdır! son dayakta yere çakılmış çivi gibi dik durdum ve o çocukça bakışlarımla gözlerinin içine öyle bir baktım ki o kocaman adam dizlerimin dibine kadar ufaldı ve o artık son dayaktı!

Çünkü o bakışlar da bir daha olursa seni vururum vardı!

Evet!

Rahmetlik minem “ bu çocuk son günlerde tüfekle çok oynuyor” diyerek etrafındakileri uyarmıştı!

Neyseki kazasız belasız ilkokul dördüncü sınıfta Azrail köyümüzden başka bir yere atandı ve ben de bir yıl sonra “ Pekiyi” derece ile mezun oldum!

Depremler!

Çığ!

Savaşlar!

Ölümcül virüs..!

Hepsi üst üste geldi!

      Bu kadar zulüm, bu kadar haksızlık, bu kadar rezaletin dünyayı sardığı bir zamana Tanrı, küçük uyarılarla kullarını yoklamaya başladı!

Bu bir gazabın işaretidir!

      Sonrası dünyayı yönetsinler diye atadığı deliler var ve o delilerin ne zaman bombanın pimini çekeceği belli değil!

       Şimdi dipten sadece depremlerle sallanmıyoruz, bir de Yusuf öğretmenin ellerinde kulağımızdan tutulmuş, tepeden sallanıyoruz!

Hani insan bazen diyor ki “ kopsa da kulağımız, bu işkence daha fazla sürmese?”

Siz yine de Tanrı’nın işine karışmayın!

Top