Gündem Uyanış
GAP
17-08-2019 14:01 405

GAP

 

 

Güney Anadolu Projesi ( GAP)

Türkiye tarihinin en maliyetli ve en görkemli projesiydi!

      Ne var ki projelendirme sadece teknik boyutu ile ele alınarak bitirilse de, alt yapı ve sosyal dengelere dokunulmadığı için tam bir başarısızlık faciası olarak elimizde patlamış durumda.

Bu kadar verimli araziye can verecek bir projeye yabancıların kayıtsız kalmayacağını hepimiz biliyorduk.

        Öyle olunca da ilk fiyasko yanlış sulamayla baş gösterdi! Artık modern çağın unuttuğu “ salma su” ile toprağa su vermek tam bir cinayetti ve nitekim öyle de oldu!

        Bol bulduğumuz suyu tarlalara başıboş salınca bir çok mineral adeta yıkanıp yok olurken, geriye sadece zararlı tuz kalıp yüzeyi kapladı ve o tarlaları ellerimizle öldürdük!

Onu bunu bilmem. Bildiğim tek şey bu ülkede hiç bir devlet aklının sudan anlamadığıdır!

        Bir zamanlar Devlet Su İşleri eliyle gölet ve sulak alanları kuruttuk! Devamında gördük ki, tüm su ve göçmen kuşlar ülkeyi terk etti! İçilebilir çeşmeler de nasibini alıp yüzeyden çekildiler! Şimdi yurdun dört bir yanında tarla başlarında musluğu kurumuş çeşmelerin hepsi bu aklın ürünüdür!

          Konya ovasında her on metreye kuyu vurulunca taban suları çekildi. Oluşan yeraltı boşlukları şimdilik tehlikeli obruklara dönüştü ve olur olmaz yerde ani ve devasa çöküntüler meydana geliyor!

Suyun dolanımı ekolojik dengenin en önemli ayağıdır. Bizimkiler ne yapıyor? Ha bire o ayakları kesmekle meşguller! Hidro elektrik santralleri ve gereksiz barajlarla...

       İşte böylesine suyu yüzüne gözüne bulaştıran bir ülke, en büyük projesi olan Gapı da heba etmiş durumda!

Bir kere orada toprak reformu yapmadan bu projeden başarı beklemen hayaldir!

       Oradaki feodal yapıyı destekleyerek değil, demokratik bir ülke normlarıyla örtüştürerek ve onları imtiyazsız kılarak başarı sağlarsın.

       Dahası tarımsal alt yapıya ait bir sanayi projen olmalı. Tohum ve hibrit çalışmalarını İsrail’in tekelinden kurtarmadığın sürece, GAP’ı sadece onların hizmetine sunmuş olursun!

        Nitekim şu an bölgeye yerleşen ve bir daha çıkmayacak olan Amerika’nın en büyük amaçlarından birinin dolaylı olarak o bölge tarımını İsrail’in hizmetine sunmak olduğunu bilmiyorsak söylenecek söz de yok!

Şu an orada oluşturulacak güvenli bölge safsatalarının temel amacı Gap projesidir!

         Zamanla orayı parça parça satın almak ve sadece haritada sınırlarında olan bir yerin, sana ait olmadığını gün gelip gördüğünde, yapabileceğin hiç bir şeyin de kalmayacaktır!

Öyle ya, parasını vermiş almışlar, kime ne?

Emperyalistler, yıllar önce düşündüklerini bugün uygulamaya koyuyorlar!

Biz ise sözüm ona elinde çubukla harita başında, vatansever analistlerin masallarını dinliyoruz.

******************

ŞAŞIRDINIZ MI?

 

      Sendika Başkanı yapmışlar ve kendilerini temsil etsin diye de bir eline bal, bir eline de kaymak vermişler!

       Eh yılda bir ortalık karışmasın diye tatilini yarıda bırakıp yetkili Bakanla masaya oturuyor!

Sonra mikrofon karşısında gürleyip coşuyor” Benim işçimin, ücreti şundan aşağı olmaz!” diye!

Biz zavallılar inanıyoruz! Sonra danışıklı dövüşte bir fiyatlandırma çıkıyor, sineye çekerken Başkanın çabasına laf ettirmiyoruz!

       İşte o Başkanın foyası açık unutulan mikrofonda ortaya çıkıyor. “Sayın Bakanım, üç beş kelimede şu mevsimlik işçilere söyle...!” gibi bir zahmette bulunuyor ve Bakan da sağ olsun ricayı kırmayıp, bu çirkinliğe el veriyor!

Yaşanmış bir olaydır!

      Köyün muhbiri olur olmaz insanları şikayet eder ve her seferinde deşifre olmasın diye kendisini de katar!

       Bir seferinde çok kişiyi ihbar etmiştir ama kendisine dair şüpheler arttığı için Komutana “Ben ceketimin altına kalın keçe koyup belime saracağım, sen copla sırtıma öyle vur ki, ben bağırmaktan yeri göğü inleteyim. Sonra diğerlerine ne yapacağını sen biliyorsun!”

       Komutan “ Tamam” der ve nezarete geçtiklerinde buna “ Gel lan şerefsiz, işin başı sensin” diyerek başlar popo suna copları indirmeye!

Adam acıdan bağırır “ Komutan orası değil, yukarısı” diyerek yet gösterse de; Komutan “ Sus lan, ben yumuşak yere vurmayı daha çok seviyorum!” der ve kesintisiz işine devam eder!

Sendika Başkanı bilmem ne demiş?

Çok mu şaşırdınız?

Hala nerede yaşadığınızı bilmiyorsunuz?

Adam tatilini yarıda kesmiş ve gelip pazarlığa oturmuş!

Bu yazın sıcağında olacak iş mi?

Güneş kafaya geçince insan ne dediğini bilmiyor!

***************

MİSAFİR AĞIRLAMA

 

      Doğruluk derecesi nedir bilmiyorum ama haberlere ve yazılanlara bakıldığında olma ihtimali oldukça yüksek bir durum!

Malatya Belediyesinde on bir milyonluk ağırlama giderleri fatura edilmiş!

       Biz kimi Belediyelerin iki milyonluk çerez giderlerine parmak ısırırken, bu on bir milyonluk gider karşısında adeta sus pus olduk!

Bu gelen misafirler kimlerdi ki böylesine uçuk bir fatura çıktı!

Ya da kaç koyunluk sürü tükettiler ki, karşılığı on bir milyonla örtüştü!

Takıntı ya!

İnce bir hesap yaptım; tanesi bin liradan tamı tamına on bir bin koyun eder!

Yani dünyadaki bütün kurtları toplasanız bu kadar koyunu yemeleri mümkün

Değil!

Ama bizimkiler yemiş!

Bir diğer takıntı Malatya’daki tüm köylere dair gözlemlerim!

Malum, Büyükşehir yasasından dolayı hepsi mahalle oldu!

      İşte bu mahallerin onlarca sorunu varken ve bu parayla hepsi çözülecekken, sen git bu parayla milleti ağırla!!

Biliyorum, yiyip içmeyi ve misafir ağırlamayı seven bir milletiz!

Görünen o ki, bu ağırlama aşka dönüşmüş!

“ On bir milyon!”

Kaç okul, kaç hastane eder?

Söylemeye gerek yok!

Acaba diyorum “ Sizin mermi fiyatlarından haberiniz var mı?” diyerek bize namlu ucunu gösterenlerin bundan haberi var mı?

Eğer bu haber doğru ise, Selahattin Gürkan’a sormak lazım; “ Senden önce orayı kim yönetiyordu ve hangi partidendi?”

Şimdi asıl korkum şu; bu kadar yiyenlerin kusma ihtimali var mı, yok mu?

Bizi bu konuda aydınlatın yeter!

Eğer kusma ihtimalleri yoksa sorun değil!

Rahat bir nefes alacağız!

Es kaza kusarlarsa, vay halimize!

Bunların kusmuğunu temizleyecek ne suyumuz var; ne de deterjanımız!

******************

SURİYELİLER

 

Çarşı pazar artık en çok onlara rastlıyorsunuz!

       Henüz on beşinde var yok, kucağında çocukla gezen kadın çocukların bir de hamile halleri!

Şu an ülkemizde tahmini dört milyon kadar Suriyeli olduğu tahmin ediliyor!

      Bu ciddi ve kontrolsüz bir sayı! On yıl sonra ne kadar olurlar; onu da getirenlere sormak lazım!

Tabi getirenler rahat! Suriye’nin kuzeyine tampon bölge ayarlayıp oraya bunları gönderip yerleştirmek gibi bir niyetleri var!

Tutar mı?

      Onu bekleyip görmek lazım! Tabi bana sorarsanız bu yoğurt öyle kolay maya tutmaz!

Çünkü biz hala orada ne yaptığımızı bilmiyoruz!

İki Emperyalist güç arasında kime nasıl oynayacağımızın şaşkınlığı içerisindeyiz!

       Hal böyle olunca politikaları onlar belirliyor ve biz sadece yapmamamız gerekenleri yapmakla meşgulüz!

       Oysa iç sorunlarımızla beraber buradaki sorunlarımızı da kansız, savaşsız çözmek gibi bir fırsatımız var!

         Bunda kimsenin zararı olmaz. Ancak bunun için cesaretli ve kararlı bir siyasi irade lazım!

Var mı?

Bu sorunun yanıtını size bırakarak, konunun başlığına döneyim!

Evet, Suriyeliler...

Kızıyoruz “ Neden savaşmadınız, kaçıp buralara geldiniz” diye ikide bir onlara dikleniyoruz!

Hatta plaj ve deniz keyiflerini bile laf edip kızıyoruz!

        Ben şahsen kızmıyorum ve onları takdir ediyorum. İyi ediyorlar. Geldikleri bu dünyada savaşarak, öldürerek, ölerek yaşamı kendilerine zindan etmemenin bilincine varmışlar. Gelmiş burada keyfini çıkarıyorlar.

       Sonra öyle işlere burun kıvırmıyorlar ve ne iş bulsa çalışıyorlar. Sonra kazandıklarını sahilde mangal keyfiyle bir güzel yaşamın tadına katıyorlar.

Onlar savaşın ne kadar büyük bir yıkım olduğunu biliyorlardı ve o nedenle geldiler!

Hoş geldiler, safa geldiler!

Üstelik ne zararı var? Savaşmayıp, sevişiyorlar. Bundan iyisi olur mu?

Onlara “ Gidin” diyenler!

Bekleyin, belki giderler!

*****************

HASAN KEYFİNE BAKMAYACAK

 

On iki bin yıllık bir tarih!

Dile kolay; İsa, Musa, Muhammed ve daha niceleri yokken, orada olan bir medeniyetin doğa ile bütünleşip bugünlere gelmesinden bahsediyoruz!

Hasankeyf!

Bir tarih!

Bir yaşanmışlık ve kaddim izlerin tanığı!

Hepimiz güneşin doğuşunu biliriz! Ona tanıklık etmek başkadır! İşte o topraklar güneşin doğuşuna en samimi tanıktır!

İnsan, canavarlaşmadan önceydi, doğanın kendi halinde olup, keyfine bakması!

O canavar artık herkesin keyfine bakmasından rahatsız!

Mutlaka bir yerinden dişleyip ısıracak ve sonra dönüp kanattığı yere bakıp şizofrenik bir vaka gibi yaptığından zevk alacak!

Geçenlerde bir akrabama durumunu sordum ;” Ne olacak, gece rahat uyursak buradakilerin hepsi rahatsız oluyor” diyerek komşuları ile olan ilişkilerini bir tek sözle özetledi!

Evet!

Tarihten, doğadan, ağaçtan, ormandan, kısacası güzel olan her şeyden rahatsızız!

İşte bundandır ki Hasan, hiç bir zaman keyfine bakmayacak!

Çünkü bırakmayacaklar!

Top