Gündem Uyanış
İNSANI ÇILDIRTMAYIN
14-12-2019 14:33 303

İNSANI ÇILDIRTMAYIN

 

 

Neymiş efendim “ bir Alevi örgütünün başı, ya da üyesi nasıl olur muşta Davutoğlunun partisine gidermiş; Davut oğlu Yezit’ miş”

falan..!

Peki, yüzyıldır kapısına köle oldukları CHP nedir?

Gökten inmiş ehli beyt soyu mu?

        Bu sistemin ne olduğunu bilmeyen zavallılar işte böyle düşünüyor ve bunlar siyasetçi diye ortaya çıkarken, ben ortadan ikiye yarılıp çatlıyorum adeta!

O CHP nin kurucusu Dersimin köküne kibrit suyu döktü haberiniz var mı?

Sorsanız “ hastaydı, haberi yoktu” gibi insanı şirazesinden edecek gülünç savunmalar!

Konu uzun, mevzu derin!

Biraz kısa keseyim!

Yahu ülkede Alevilik mi kaldı?

Ruhuna rahmet okundu haberiniz yok!

        “Alevi İslam inancı” diye uyduruk bir masalla bir kısmı Sünnileştirildi ve şimdi Alevi taziyelerin de hocaların bir hatım indirmedikleri kaldı! Oku, oku bitmiyor!

       Geriye kalan genç kesim, barlara düşürüldü ve rakılı sofralar da “ ya Hızır, ya Ali” denilerek sarhoş ayıltma ayinleri düzenleniyor!

       Şimdi bunları bir tarafa bırakıp, bilmem kim “ Yezit ’in partisine gitti” diye kendine iş ve ekmek çıkaracaksın!

Yani illa ki CHP nin kapısın da kul, köle olacaklar öyle mi?

        Dönemin sıkı yönetim komutanı Aziz Nesin’i huzura çağırır “ Ulan niye Amerika’nın aleyhine yazılar yazıyorsun, Rus köpeği mi olalım?” diye sert çıkışıyor!

Üstat vaziyetini bozmuyor” Paşa, ben köpek olmayalım diyorum; olduktan sonra ha Rus, ha Amerikan köpeği, hiç fark etmez!”

Sanırım anladınız!

İyi Pazarlar!

*****************

SENİN BU DEDİKLERİNİ SENDEN ÖNCEKİLER FAZLASIYLA SÖYLEDİ

 

         Davutoğlu’nun programını anlattığı tanıtım toplantısındaki konuşmasını sosyal medya üzerinden sonuna kadar dinledim. Dediklerinin hepsini ve hata daha fazlasını Demirel, Ecevit, Çiler, Erdoğan söyleyerek iktidar oldular!

Sonrası malum!

         Birileri onlara dedi ki “ tamam kardeşim, sen öyle savurdun ama bu ülkede senin dediğin olmaz, bizim dediğimiz olur! Çünkü sen partisin, biz devletiz!”

Yazıyı fazla uzatmadan bir iki örnek vereyim!

Ecevit, bu ülkede adı dağa taşa yazılan adamdı!

Onu solcu, hata daha ötesi “ Devrimci” bilirdik!

         İşte o devrimci, elinde yetki olmasına rağmen Maraş olaylarını duyduramadığı gibi, sadece seyirci kalmakla yetinmişti!

        Şimdi Zülfü Livaneli’nin yazdıklarından anlıyoruz ki “ Hayata dönüş operasyonunda, Erbakan’ın ricasına rağmen vaz geçmemiş ve insanları yakıp, katletmekten bir saniye tereddüt edip geri adım atmamıştır!”

        Aynı Ecevit “ Kontrgerilla var” diyerek ortalığa bir iki söz salmış, sonrasın da “ ben yanlış anlamışım, onlar vatansever özel kuvvetlerdir ve olası bir savaşta bizi koruyacaklardır!” diyerek susturulmuş ve onlara örtülü ödenek yolunu da açmıştır!

       Erdoğan aynı söylemlerle geldi! Rahmetli Dengir Mir Mehmet Fırat’la uzun bir sohbetimizde “ kurucusu olduğun bu partiden neden ayrıldınız?” demiştim!

Acı bir tebessümle “ bize verdiği ve söylediği hiç bir sözü yerine getirmedi” dedi!

Hiç bir söz!

İşte o sözler devlet hafızasını sınırlarıdır!

Sadece söylersiniz ve asla dokunamazsınız!

Bu bir NATO sözleşmesidir!

       Oraya bağlı olduğunuz sürece de siz sadece söylersiniz! Ne söylediğiniz onların umurunda değil! Bıyık altında gülmeye bile tenezzül etmezler! Çünkü kumandanın başında kendileri vardır!

Davutoğlu devam ediyor; “ Etnik köken, siyasi kanat, dini inanç... Bunların hiç biri farklı imtiyaz görmeyecek, herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak değer bulacaktır!”

Ne güzel sözler değil mi?

Ama ben duyunca tüylerim diken diken oluyor!

         Bunları söyleyenler ardında on yedi bin faili meçhul bıraktılar ve evlatlarını kemiklerine bile ulaşamayan anneler her gün ölüyor ve üstelik nefeslerine gaz sıkılarak!

Kaldı ki şimdi bunları konuşan Davutoğlu, daha düne kadar Başbakandı!

        Küçük oğlum henüz beş yaşındaydı! Onu çok seven komşumuz rahmetli Vahdetin dayı vardı!

Güneşli bir bahar vakti kapıdaki bahçede oturmuşuz; Vahidettin dayı nefes nefese bize doğru gelip selam vererek oturdu! Benim çocuk hemen yanaştı ve niye yorulduğunu sordu. “ Sorma, aşağıda yedi tane kurt vardı onları kovalayıp öldürene kadar işte böyle yoruldum” dedi!

        Onu pür dikkat dinleyen oğlum sırtını dönerek yanıma gelip kulağıma eğildi “ Baba yav, bu Vahidettin dayı acayip atıyor ama gülme bırak atsın!”

İşte ben o zaman kahkahayı patlattım!

Bence de!

Bırakın atsın!

*****************

HAKIMIZ OLAN BİZE DÖNÜYOR

 

        Israrla rotayı geriye çevirmiş, hala Orta Asya Steplerindeki kurt ulumalarının özlemiyle yanıp tutuşuyoruz! Böyle bir özlemde bilim ve bilimsellik yoktur! Tıpkı bin dört yüz yıl öncesinin Arap cehaletine özendiğimiz gibi!

        Ama biz Arap kültürünü severiz ve onlar bizden nefret etse de biz onları severiz! Çünkü bize göre onlar insanın kutsalıdır ve onlara dil uzatmak sümme hâşâ!

       Onlardan bize Suriye’den sığınanlar var ve biz onları çaktırmadan yavaş yavaş vatandaş yapıyoruz! İçimizdeki cehalet bize yetmezmiş gibi, dahasını katmak bu kültüre duyduğumuz sevdadan ötesi değildir!

Hal böyle olunca dünya bizi pür dikkat ve hayretle izliyor!

        Bakıyor ki yetmişe yakın üniversite rektörünün uluslararası çalışması yok! E, böyle olunca, bunlar hastalanınca doktora değil, üfürükçüye gider diye bize teşhis koymaktan pekte zorlanmıyorlar!

Sonra bakıyorlar ki aç, sefil ne kadar insan varsa kaçıp kendilerine geliyor; üstelik “ Gâvur” diye nefret söylemleri ile piyasa da İslamcılık yapıp buradan nemalandıklarını da çok iyi biliyorlar!

Bir üçüncü dünya ülkesinin boş, beleş yığınlarını kendi içlerine alıp nefeslerine ortak etmek istemiyorlar!

        Bundandır ki ömrümde kitap okumadan birinci sınıf devlet memuru olan ve cebine imtiyazlı yeşil pasaport konan koca bir yığının artık elini kolunu sallayarak kendilerine gelmelerine de “ dur” dediler!

Bu pasaport sahibi birinin “ deve sidiği şifadır” demesi bizim bilimin neresinde olduğumuzu çok iyi sezmiş olacaklar ki böyle bir karar aldılar!

      Benim de yeşil pasaportum vardı! “ Vardı” diyorum, çünkü iptal ettiler ve ben yurt dışına yasaklıyım!

Bence elin insanı artık bizi saçımızın kılına kadar çözdü!

Yeşil pasaport sahibi ama hala yabancı dil bilmiyor!

Oralara gidecek cepte metelik yok! Yani adamın yiyip içemeyecek ve hal böyle olunca mide boş; tuvaletlerine atacak kuruşun da yok!

Kısacası dünya artık bizi elinin tersi ile itti!

Artık kendimizle baş başa yız ve üstelik dört milyon da Suriyelimiz var!

Yakamızdan bir türlü atamadığımız Arap kültürü iyice gövdemize yerleşti!

Hak ettiğimiz bize döndü!

Onun için sizi bilmem, ben rahatım!

****************

KADINI ERKEKLEŞTİRMEK

 

Son yılların en moda deyimi oldu. “Kadın özgürlüğü.”

Tabi kimin bu özgürlükte neyi niçin anladığına bakmak lazım!

        Bir alt kültür sosyolojisinden gelerek kadını kabullenmek, en ağır iştir! Hele dinsel inançlarınız ve sizin bakış açınız bin dört yüz yıl önceki yerindeyse, tüm söylemleriniz iki yüzlülükten öteye geçmez!

Biz bu topraklarda kadın gibi kadına değil, erkek gibi kadına ancak bir nebze tahammül edebiliriz! Dedim ya, böyle bir kültürden geliyoruz ve kadınca davranışlar ancak bizi özelimiz de memnun eder! Yoksa yetki anlamın da asla kadın davranışı beklemeyiz!

       Bu ülke de bir kadın Başbakanımız oldu! Kan, şiddet ve ne kadar militarist argüman varsa hepsine sahip çıktı. Çünkü sistem öyle istiyordu ve o buna kadın ruhu ile direnemedi!

Tabiri caizse en erkeğinden, daha erkek oldu!

Sonra bir parti liderliğine gelen Meral Akşener!

        “ Kürt sorununu nasıl çözeceksin?” diye soranlara, başındaki tülbendi atarak “ aha da böyle” demişti!”

Umutlanmıştım!

Bir kadının barışçıl ve insancıl yanıydı!

Olmadı!

Sanırım bırakmadılar!

Ve o da erkekleşti!

Ve o da erkekleşti!İ

Top