Gündem Uyanış
Üç Yol...
17-05-2020 15:21 282

Üç Yol...

 

TRT 2’nin Mayıs ayı ödüllü film kuşağından bugünkü filmin ismi.

Ben de tavsiye üzerine izledim.

Film, Bosna-Hersek savaş sonucunun dramatik öyküsünü konu alıyor. 

Toplu mezarlar, DNA çalışmaları, yıllar sonra ailelere teslim edilen kemik yığınları...

Bir mezar sahibi olabilmenin bile şans kabul edildiği büyük bir insanlık dramı.

Aslında çok tanıdık...

Tabi kemikler ailelere postayla gönderilmiyor; nede olsa Boşnaklar artık özgür...

Film, eskiden taziye yerlerinde ağıt yakan ağıtçıları hatırlattı bana. Zira ağıtçılar, genellikle acılı hatıraları olanlar arasından seçilirdi; genç yaşta çocuğunu kaybetmiş, ciğerleri kor gibi yanan bir anne mesela.

Onun için denirdi ki, “aslında her taziyede herkes kendi ağıtını yakar!”

     Bilinçli mi tercih edilmişti yoksa tesadüf mü bilemem, ama bu filmde de Boşnakların kemiklerini toplu mezarlarda arayan baş rol oyuncusu, Batmanlı (Hasankeyf) Bünyamin’di.

Bilenler için oldukça dokunaklı, hatta müthiş bir çağrışım!

Öyle ya; bir Kürt’ten daha tutkulu bir şekilde toplu mezarlarda kim kemik arayabilirdi ki?

Veya Boşnakların ağıtını ta ciğerden kim daha iyi yakabilirdi ki?

Niye yalan söyleyeyim; özendim Boşnaklara. Artık onlar adıyla-sanıyla Boşnaklardı. Filmleri çekilebiliyordu. Evlerinin etrafında özenli mezarları vardı, istediklerinde analar çocuklarının mezarına dokunabiliyordu...

Neyseki filmin bir kısmı da Hasankeyf’te geçiyordu. Hasankeyf çok daha perişandı. Nitekim Bünyamin de Hasankeyf’te fazla yaşayamayacaktı. Çünkü orası hala mayınlı bir alandı. O, mayına basıp ölecekti..!

Filmin adı niçin Üç Yol’du bilmiyorum. Ama böylesine iç içe farklılıklarıyla yaşayan toplumlar için üç yoldan başka seçenek olmadığını bilmiyorum.

Üç Yol:

Ya medeniyet,

Ya gettolaşma,

Veya barbarlık.

Sırplarla Boşnaklar da onca barbarlıktan sonra şimdilik gettolaşmayı seçtiler.

Biz ise, ne yazık ki hala barbarlıkta ısrar ediyoruz...

***************

"Abdülhamid

 

Bu topraklardaki ilk “rakı” fabrikası Abdülhamid döneminde kuruldu. Şahsen büyük vefa borcum var.                İlk rakı fabrikası Cumhuriyet’ten 22 sene önce kuruldu. Hem de, bizzat Abdülhamid’in başmabeyincisi Sarıcazade Ragıp paşa tarafından Tekirdağ’da kuruldu. Padişahın isteği, Şeyhülislam’ın onayıyla kuruldu.

      O dönemin en meşhur markaları, denizkızı rakısı ve üzüm kızı Rakısı’ydı. Deniz kızı Rakısı’nın asıl ismi tenedos Rakısı’ydı ama, etiketinde güzeller güzeli bir deniz kızı resmi olduğu için, ahalimiz deniz kızı rakısı diyordu. Abdülhamid döneminde üretilen tüm rakı markalarının etiketinde, kız resimleri kullanılıyordu.)  Peki, bu topraklardaki ilk “bira” fabrikası kimin döneminde kuruldu? Gene Abdülhamid döneminde kuruldu.

Gel de vefa borcu hissetme birader. 

       (Cumhuriyet’i kuranlara “ayyaş” diyorlar ama… Abdülhamid döneminde, yılda 10 milyon litre bira tüketiliyordu. Cumhuriyet bu rakama, yani Osmanlı’nın içtiği kadar biraya, anca 1940'lı yıllarda ulaşabildi.

         Henüz bira fabrikası kurulmadan önce, övünmek gibi olmasın, Osmanlı’da ilk birahane İzmir’de açıldı. Birahanelerin açılma iznini veren de, Abdülhamid’in babası Abdülmecit’ti.)  Osmanlı’nın ilk “şampanya” fabrikası da Abdülhamid döneminde kuruldu. Resmi, mühürlü evrak var, Abdülhamid’in izniyle kuruldu.

         (Abdülhamid şampanya fabrikası kurdurduğunda, elitler kurdu denilen Cumhuriyet’in kurulmasına 30 sene vardı. Şampanya fabrikasını, Musevi Alatini kardeşler kurdu. Abdülhamid hazretleri, bu Alatini kardeşleri madalyayla ödüllendirdi, kendi elleriyle, bir değil, iki değil, üç defa “Mecidi nişanı” taktı.

        Musevi Alatini kardeşlerle öylesine cankuştu ki, tahttan indirilip Selanik'e gönderildiğinde, üç sene boyunca, Alatini ailesine ait Alatini Köşkü'nde kaldı.) Abdülhamid efendimiz, rakı, bira ve şampanya fabrikası kurdurdu ama kendisi “rom” tercih ederdi. Bizzat torunu Osman Ertuğrul televizyonda anlattı: “dedem rom içerdi, babama söylerdi, bak ben bunu içiyorum, çünkü bu yasak değil, Kuran'a bak, orada şarap diyor, şekerden yapılanın bahsi geçmiyor derdi.” Acayip “sigara” içerdi Abdülhamid… Birini yakar, birini söndürür, vapur gibi tüttürürdü. Saraydaki işi sadece sigara sarmak olan özel ustalar vardı.

       Kızlarının hatıralarında yazıyor, sürgüne giderken, bavullara en önce sigara paketleri doldurulmuştu. (Türk tütünüyle yapılan Amerikan sigarası Ateshian'ın tiryakisiydi. Chicago'da üretilen bu sigara, New York, Boston ve san Fransisco'nun yanısıra İstanbul ve Kahire'de satılıyordu. Hatta Ateshian firması, 1900'lerin başında Amerikan gazetelerine verdiği reklamlarda “Türk sultanı Abdülhamid'in içtiği sigarayı için” sloganını kullanıyordu. Bu reklamlarda “haremde, oryantal giysiler içinde sigara içen, saçı açık, hatta göbeği görünen, seksapel bir kadın” resmi kullanılıyordu. Paketi 25 cent'ti.) Abdülhamid'in en önemli tarihi ve kültürel miraslarından biri ise… Bu topraklardaki ilk “Kerhane”yi açtırmasıydı. (Fuhuş elbette vardı, şehre yayılmasını önlemek, kontrol altına alabilmek için, varlıklarını ticarethane olarak sürdürmelerini sağladı. Acem'in hanesi, alaycı Kadri'nin hanesi, keseci Hürmüz'ün hanesi, Langa Fatma'nın hanesi gibi evler vardı, zaptiye rüşvet alıyor, göz yumuyordu.

       Abdülhamid buna son verdi. İstanbul Karaköy'deki Zürefa Sokak'ı hizmete açtırdı. Bugün hayvan zannedip zürafa sokak diyorlar, aslında Zürefa'dır, Osmanlıcadır, lezbiyen anlamına gelir. Kendini muhafazakâr zannedenler inanmakta güçlük çekecektir ama bu topraklar kerhane kültürünün kurumsallaşmasını Abdülhamid'e borçludur.) Ha bu arada… Binlerce yurtseveri Fizan'a Yemen'e sürgün etmiş, zindanlarda boğdurmuş, hafiyeleriyle jurnallerle 33 sene kan kusturmuş, Mısır'ı Tunus'u Kıbrıs'ı Sırbistan'ı Karadağ'ı Romanya’yı, toplam 1.5 milyon kilometrekare toprağı kaybetmiş, tarihçilerin bileceği iştir… Ben kendi payıma, vefa borcumuzu ödemek için “hayırlı” faaliyetlerini yazıyorum!

Yılmaz Özdil"

Hasan Ay'dan alıntı.

*******************

 “Merkel dün akşama doğru sessizce geldi ve:

 

-Alışverişini yine aynı markette (Ullrich) kendisi yaptı

-Yıllardır giydiği aynı mavi ceketle reyonları dolaştıktan sonra kasada sıra bekledi

-Alışverişini kendi banka kartıyla ödedi, ürünleri poşetlere kendisi koydu ve evine taşıdı.

Üzerine tapulu evi vilası yok.

-Apartmanındaki komşularını evden çıkartmadı

-Kapısında koruma ordusu yok

-Onlarca taşıma konvoyu yok

-Toplantılara giderken tek araba kullanıyor, arabası kırmızı ışıkta bekliyor

-Pahalı markalı çantalar kullanmıyor, pahalı takıları yok.

Bir tane böyle yaşayan Müslüman ülke lideri gösterebilir imisiniz?”

(Alıntı)

Top