Gündem Uyanış
Bir diktatörlükte yaşıyorsanız;  Doğuştan aktör olmayı da bilmek zorundasınız..!
24-10-2018 15:30 534

Bir diktatörlükte yaşıyorsanız; Doğuştan aktör olmayı da bilmek zorundasınız..!

 

 

Şayet diktatörlüğün fotoğrafını çekmek gerekirse, işte o fotoğraf tam olarak budur..!

İnsanın onur ve şahsiyetiyle gelişmesinin asla mümkün olamayacağı baskıcı rejimlerin fotoğrafı...

Bunlar öyle rejimler ki, kişinin yalnızca neleri yapmayacağını değil, aynı zamanda neleri yapmak zorunda olduğunu da belirlerler.

Dünyanın gözü önünde hunharca babanızı öldürülmüş olsalar bile, sizi saraylarına çağırdıkları zaman gitmek, ellerini tutmak, mutlu görünmek ve dostça pozlar vermek zorundasınız, başka şansınız yok..!

İyi bakın, biri öldürülen Kaşıkçı’nın oğlu, diğeri ise onu öldürten Suudi Prensi!

İkisi de aslında ne olduğunun farkında. Ancak bir diktatörlükte yaşıyorsanız, doğuştan aktör olmayı da bilmek zorundasınız..!

Akıl ve din ilişkisini nasıl kurmak gerekir?

 

Bunun önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum.

       Din, kendisine iman edildikten sonra hükümleri hiçbir şekilde sorgulanmadan tabi olunması gereken bir postülat mıdır? Yoksa iman etmekle beraber, uygulamada sürekli aklın kritiğine tabi tutulması gereken bir veri midir?

Kendi adıma, birinci şıkkın yanlışlığını tartışmaya gerek bile duymuyorum.

Zira yanlış bir dine veya din anlayışına sahip olmanın, dinsiz olmaktan daha tehlikeli olduğuna her vesileyle şahit olmaktayız.

       Yanlış bir din, mensuplarını doğru yola iletme rüştüne sahip olmadığı gibi, onları doğru yola iletme ihtimaline sahip olan akıldan da mahrum bırakır ve çürümeye terk eder...

       Malum olduğu üzere din ve iman, bir inanış ve kabulleniştir. Doğru veya yanlış, bir kere onu kabullendikten sonra, kişiyi “gerçek” ile yüzleştirmek adeta imkânsızlaşır. Zira böylesi bir yüzleşme, artık kişinin “iman” dairesinin dışına çıkmasıyla eş anlamlı hale gelir.

      Gündelik tartışmalarımızda anlaşamadığımız bir çok sorunun dip nedeninin de bu referans noktası olduğu kanaatindeyim.

****************

Dili bilmek önemli..

        Herhangi bir metni anlamak için tabii ki en başta o metnin sahip olduğu dili bilmek gerekir.

       Ancak özellikle söz konusu metin tarihi bir metin ise, onu doğru anlamak için yalnızca o dili iyi bilmek de her zaman yetmeye bilir, o kelime ve kavramların tarihte hangi içerikte kullanıldıklarını da iyi bilmek gerekiyor.

Çünkü dilbilimcilere göre, bir dil bin yılda ortalama yüzde yirmi oranında anlam kaymasına; anlam daralmasına ve anlam genişlemesine uğrarmış.

        İşte bu kuralın Kuran için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Kuran’ın indiği dönem Arabının ondan anladığı şeyi, şimdi bizim de aynen anladığımızı sanmıyorum.

      En azından bunun bazı kavramlar için böyle olduğu kanaatindeyim. Ki, bunlardan biri de “hanif” kavramı olsa gerek.

       Hanif: hiç bir ön yargı veya şartlanmışlık içine girmeden, eleştirel/diyalektik bir tarzda tamamen doğal doğrunun peşinden gitmek olabilir mi acaba? Şayet böyle ise, o halde Hz. İbrahimin hanif olması ve Kuran’ın hanif duruşu yüceltmesi üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor, derim.

 

Hanif kelimesinin sözlük anlamı ise şu şekilde:

 

??????

[geniş zamanlı ????????

fiilimsi ???????]

: Meyletti ya da reddetti.

?????? ??????

: O şeyden sapar. ?????????

: Putlara tapmayı bıraktı; kendini dini faaliyetlere adadı.

?????????) ???????

çoğul hali): Doğru yolda olan biri; İslam’a sıkı sıkı bağlanan biri; İbrahim’in dininden olan biri, hanif biri; tek bir Allah’a (c.c.) inanan kişi; doğru bir hale veya meyle yönelen ya da sahip olan; yanlıştan doğruya dönen ya da sapan biri.

??????? ???????????? ????????

: Hakka yönelen İbrahim’in dini (2:135).

????????? ??????? ?????? ??????????? ????

: Yalnızca Allah’a yönelen, ona ortak koşmayan (22:31).

 

?????????

 

(Hanif:

Allah'ın emrine teslim olup, Allah'ın dininden olan hiç bir hususta caymayan ihlaslı kişi. Cemi (çoğul): ?????????

Top